27 Şubat 2014 Perşembe

ALAZLI KÖYÜNDE KAYIP OLAN BİR EL SANATI: KETEN DOKUMACILIĞI

          Yakın zamanımıza kadar yöremiz insanlarının bazı giyim ihtiyaçlarını karşıladıkları keten dokumacılığı artık yöremizde tamamen kayıp olmuştur.
           Çocukluğumuzda değerli şeylerin saklandığı seranderimizde bulunan, tahtadan yapılmış bazı aletlerle oynamak istediğimizde ninemiz:
           -Onlar benim için değerlidir. Onlarla oyun oynayamazsınız. Onlarla ben ne fanilalar, ne işlikler, ne peşgirler dokudum. Büyükbabanıza öyle mintanlar yapardım ki o beyazlığı hiç kimse veremezdi derdi gülümseyerek.
            Bizde tahtadan yapılan bu aletlere bir anlam veremediğimizden sorardık:
            - Bunun adı ne nine? O da:
            - Ne olacak. Keten dokuma tezgahı derdi.
            Ketenin ne olduğunu bilirdik. Çünkü mısır tarlalarımızın arasına ektiğimiz kendirden elde edilen iplerle bizde Kolçak dediğimiz bir oyuncak yapardık. İşte bu iplerle yapılan keten dokuması yöremizde çok eskiden beri yapılmaktaydı.
            Arkeolojik bir kazıda bulunan, 10 bin yıl öncesine ait işlenmiş keten parçası, bu dokunun tarihi hakkında ipucu veriyor. Anadolu da genellikle gayri-müslim esnafın elinde olan el sanatları (inşaatçılık, oymacılık, bakırcılık, kaşıkçılık) bölgede müslümanlar tarafından büyük maharetle gerçekleştirilmektedir. Hitit kaynaklarında Karadeniz bölgesinde yaşayan, Kaşka adı verilen halkın kendir ektiği ve dokumacılık yaptığı kayıtlıdır. Homeros da Karadeniz bölgesinde kendir ekildiğini ve dokumacılık yapıldığını doğrulamaktadır. Eski dünyanın keten dokumacılığı yapılan iki bölgesinden birisidir bölgemiz (diğeri Mısır), bu yüzden Homeros, Karadenizlilerin (Kolhisli olarak adlandırmış) Mısırlı olduğunu iddia etmiştir. Biliyoruz ki kendir 1970 li yıllara dek tarlalarımızın bir köşesinde ekilmekte ve her aile dokuma ihtiyacını kendi tezgahlarında dokuyarak gidermekteydi. Keten ve kendir dokumacılığında merkez Karadeniz bölgesiydi. Kastamonu, Taşköprü dışında Mardin, Musul ve Bağdat'ta keten dokumacılığı vardı.Dış ülkeler Trabzon'dan satıldığı için Trabzon bezi diye tanınan bez özellikle aranan bir dokumaydı. Bölgeden Roma, Osmanlı ve cumhuriyetin ilk yıllarında kendir tohumu ve keten bezi ihraç edildiği bilinmektedir. Hemen her aile kendi ihtiyacını karşılayacak oranda kendir ekmekte, ihtiyaç fazlası kendir lifleri ve ustupiler Trabzon, Sürmene ve Rize gibi merkez pazarlarda satışa sunulmaktaydı. Kirman ve urgan, her türlü kendir lifinden yapılmakla birlikte, dokuma yapılacaksa beyaz renkli elyaflar seçilir, daha ince iplik yapılır, boyanır ve feretiko tezgahlarında dokunurdu. Kısa elyaflarda çarık bağı, çuval ipi yapımında, kuvel adı verilen kendirden kalın ipler elde edilip halat yapımında kullanılırdı Örneğin, 1920'li yılların sonlarına kadar giysi için üretilen kumaşların %80'i, denizcilerin kullandıkları sicimlerin %90'ı ve kâğıt üretiminin %75'i, tüm dünyadaki yüzlerce hektarlık kendir tarlalarından sağlanıyordu. 

          Kendir dokumacılıkta kullanılan bu bitki, Karadeniz in iklim özellikleri nedeniyle hiç bir yerde olamayacak uzunlukta yetişir buralarda. Karadeniz insanı bu uzun ve sık yapraklı bitkiyi, topraklarının sınırlarına diker, evlerine doğal çitler yapar. fakat, keten ziraati, tohumları uyuşturucu madde yapımında kullanılıyor diye yasaklanınca hammadde gelmez olunca otomatikman keten dokumacılığı yöremizde yok olma durumuna gelir. Yine de dokunur; fakat, mısırlar arasında kaçak keten yetiştirirler onların elyafıyla keten dokumacılığı yapmaya çalışırlardı.
          Keten dokumak için öncelikle ipin elde edilmesi gerekmektedir. Bu da oldukça zahmetli bir iştir. Nisan ayında ekimi yapılır. Keten tohumunun ekilip iplik hâline gelinceye kadar ki kısmına kendir denilir. Ekilen kendir tohumları 3-4 ay sonra olgunlaşır ve sararır. Güz geldiğinde, kendirleri keser, deli akan sularda ıslatıp yumuşamaya bırakır. Kıvama geldikte sonra, döverek liflerini ayırır. Eline demir tarak alır, kızının saçını tarar gibi sevgiyle kendiri tarar.
           Yumuşacık lifler oluşmuştur. Yaşlı kadınlar, bu lifleri eğirir, gençlere verir. Çalışkan Karadeniz kadını, tezgahında bu bitkiye yeniden hayat verir. İp haline gelen keten yörede "düzen" adı verilen dokuma tezgahlarında 30, 40 ya da 50 cm. eninde dokunurdu. Eşinin, çocuğunun, büyüğünün iç çamaşırını, dokuduğu bu bezden diker. Ne kadar sağlıklı olduğunu bilmeden belki de...
           Çünkü; kendir ipliği nem karşısında şişmez aksine büzülür, dokuda oluşan aralıklardan cilt her daim teneffüs eder. Ev yaşamına farklı renkler, dokular ile değişik kombinasyonlar önerebilen keten dokumalar %20 ye varan emiciliğe sahip ve güveye, kötü havalara, kire karşı dayanıklıdır. Doğal dokusu özellikle kuru ciltler için masaj etkisi yaratıyordu.
           Çalışkan Karadeniz kadını, bu liflerden eşsiz örtüler dokur, çeyizler hazırlar. Damadın yağlığı, mintanı hazırlanır genç kızların göz nuruyla. Yöremizin genç kızları gün içerisinde genellikle tarlalarda çalıştığı için dokuma işini gece geç saatlerde veya sabahın erken saatlerinde yapmaktaydı. Keten dokuması yapan bir genç kız ile onun yanına giden sevgilisinin durumunu anlatan o zamanın şivesi ile söylenen bir kaç türkü:
Kakdum sabahdan ergen
Kuş dalda oguyiken
Vardum puldum yarimi
Keten-da dogiyiken

Atimi pağlayayim
Terelerin sazina
Keten-da dogiyiken
Sarıldım poğazina

Kar yağar yağmur yağar
Lemlendirdi yerleri
Olân çeğil oyana
Keseceksün telleri

Evaylar olsun peni
Pen verem oldum verem
Olân kesdin telleri
Peni vuracak nenem

Poncuklidir poncukli
Sevdiğümün kollari
Nenen görmesin dedum
Pağlayayalum olari
           Gündüz tarlada çalışan gecelerinde keten dokuyan genç kızlardan şikayetçi olan delikanlılar bu durumu şöyle dile getiriyorlardı:
O giyduğun entari
Harelidur hareli
Gel konuşalım bir-as
E-beyas entareli

Evun başi kendirluk
Ne kürlukdur ne kürluk
Azacuk konuşuglan
Kunluk olurmi kunluk
           Sevgilisinin devamlı keten dokuma tezgahı ile meşgul olmasına alınan delikanlılar kendilerini türkümüzdeki gibi:
Karenmüşün dalından
Asalım salıncağı
Kizlar keten tokiyur
Ben olsam gulincağı
          Diyerek tezgahta ayak basılan basamak olan Gulincak yerine geçmek istiyor.
Yöremizin kadını, beline sardığı peştamalı renk renk dokur bu tezgahlarda. Ama bir gün dokuma tezgahları tavan aralarına kalkmıştır. O ritmik sesler, dokunurken atılan türküler yoktur artık...
Peştamal tezgahinda
Canum çikayi canum
Gidecoğum kocaya
Oturacağum hanum...
demez artık kimse...
Yöremizin kadınları polyestere, hazıra yenilmiştir, sanat yapmamaktadır, maharetini gösterememektedir.Yıllar geçer, gençliğinde, çocukluğunda dokuma yapan eller
70 -80 yaşlarına gelmiştir. Onların da göçmesiyle bütünüyle yok olur bu sanat yöremizde, köyümüzde.


Kaynaklar :
1-Mehmet Koç un çocukluk anıları.
2- Caferoğlu, Ahmet(1946) Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlardan Toplamalar Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını Akçaabat Kalkiya Köyünden Mürsal Çubukçi dan maniler alındı. Sayfa 248
3-http://www.okulyolu.biz/yeni/eskiler/
dokumacilik.htm.2007-03-19
4-Doğa Karadeniz Dergisi, Sayı: 2
5-http.autocadokulu.com/fanclub
/index.php .2007-03-19
6-http://forum.kanka.net/archive/index.php. 2007-03-19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder