10 Mart 2014 Pazartesi

ALMAN SEYYAHI KARL KOCH’UN 1843 YILINA AİT KÖYÜMÜZ VE ÇEVRESİ İZLENİMLERİ




(Tıp ve Felsefe doktoru olan Karl Koch, bir Avusturya buharlı gemisiyle 14 Temmuz 1843 de İstanbul’dan ayrıldı ve 4 günde Trabzon’a gelebildi ve Trabzondaki doğayı Seyahatnamesinde anlattı.)
            ....... Binaların dışında her yer mısır tarlaları ile doluydu. Bir kere yetiştirilen ağaçlar kendiliğinden büyür. Kuruyan dalı kesmek için insan hiç emek sarf etmez ve diğerlerine zarar vermemek için basitçe kırar. Doğa her yerde o kadar çiçeklerle doludur ki, onlar bahçe biçimindeki avlularda boşuna aranırlar. Bazen karanfil, afikanes, ayçiçeği ve güzel kokulu reyhana tesadüf edilir.
            ............Dağları zengin bir bitki örtüsüne sahiptir ve özellikle orta kesimlerde büyük ormanlıklar yer alır. Buralarda çok eskiden bilinen meyve, özellikle kiraz ağaçları vardır. Bu ağaç 4-5000 ayak yüksekliğe kadar çıkar. Arazinin yarısı tarıma uygun değildir. Verimliliğinden dolayı dikkatimi çeken mısır tarlaları olmuştur. Alışılmış olan hububat mısırdır. Toprak genellikle mayıs ayında ekilir, ağustos veya Eylül ayında toplanır. Şüphesiz mısır en verimli hububattır. Ve herhalde bu yüzden şarkta çok sevilir.
            ........Bütün evler az ya da çok hoş bir yeşille çevrelenmişti. Arada ince uzun minareler yükseliyordu. Tepeleri ebedi buz ve karlarla kaplı heybetli dağlar bazı kısımları ile görülüyor, fakat ne kadar uzakta bulunursa o kadar çok müphemleşen Kafkasya mavisi bir örtüye bürünmüştü.
            Sarp kayalar tek tük ortaya çıkmakta ve onların arasından su kaynakları fışkırmaktaydı. Taşın cinsi somakiydi, fakat bazı yerlerde koyu renk hakimken kimi yerlerde rengi boz kırmızımsıydı.
            Evin içine açılan kapılar hafifçe örtülmüş olup, iç kısımları görebilmek için kapıyı ufak bir çabayla açtık. Bütün evler ağaçtandı. Duvarlar genelde yarım ayak kalınlığında kalaslardan yapılmıştı. Çoğunlukla bir odadan başka bir şey yoktu ve bu oda tüm aileyi barındırıyordu. Ağaçtan yapılma çatı, dik bir açı oluşturuyordu. Bundan başka hayvan ve diğer ev eşyaları için ufak evcikler yapılmıştı. Evlerin yakınında kızılağaç koruluğu vardı.
            Dağa doğru dere içerisinden yürümeye başladık. Dere kenarlarını süsleyen kızılağaçlar belli bir yüksekliğe kadar devam ediyorlar. Yükseklere çıktıkça taflan(komar) ağacı, çoban püskülü, şimşir ağacı her şeyden önemlisi de açelyanın da dahil olduğu Karadeniz Alp gülü(ağu ağacı, zifin)ortaya çıkmıştı. Bundan başka ak şark gürgeni, kestane ve fındık ağaçları ortaya çıkıyordu. En yoğun ağu ve taflan ağacı gördüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder