(Tıp
ve Felsefe doktoru olan Karl Koch, bir Avusturya buharlı gemisiyle 14 Temmuz
1843 de İstanbul’dan ayrıldı ve 4 günde Trabzon’a gelebildi ve Trabzondaki doğayı
Seyahatnamesinde anlattı.)
....... Binaların dışında her yer
mısır tarlaları ile doluydu. Bir kere yetiştirilen ağaçlar kendiliğinden büyür.
Kuruyan dalı kesmek için insan hiç emek sarf etmez ve diğerlerine zarar
vermemek için basitçe kırar. Doğa her yerde o kadar çiçeklerle doludur ki,
onlar bahçe biçimindeki avlularda boşuna aranırlar. Bazen karanfil, afikanes,
ayçiçeği ve güzel kokulu reyhana tesadüf edilir.
............Dağları zengin bir bitki
örtüsüne sahiptir ve özellikle orta kesimlerde büyük ormanlıklar yer alır.
Buralarda çok eskiden bilinen meyve, özellikle kiraz ağaçları vardır. Bu ağaç
4-5000 ayak yüksekliğe kadar çıkar. Arazinin yarısı tarıma uygun değildir.
Verimliliğinden dolayı dikkatimi çeken mısır tarlaları olmuştur. Alışılmış olan
hububat mısırdır. Toprak genellikle mayıs ayında ekilir, ağustos veya Eylül
ayında toplanır. Şüphesiz mısır en verimli hububattır. Ve herhalde bu yüzden
şarkta çok sevilir.
........Bütün evler az ya da çok hoş
bir yeşille çevrelenmişti. Arada ince uzun minareler yükseliyordu. Tepeleri
ebedi buz ve karlarla kaplı heybetli dağlar bazı kısımları ile görülüyor, fakat
ne kadar uzakta bulunursa o kadar çok müphemleşen Kafkasya mavisi bir örtüye
bürünmüştü.
Sarp kayalar tek tük ortaya çıkmakta
ve onların arasından su kaynakları fışkırmaktaydı. Taşın cinsi somakiydi, fakat
bazı yerlerde koyu renk hakimken kimi yerlerde rengi boz kırmızımsıydı.
Evin içine açılan kapılar hafifçe
örtülmüş olup, iç kısımları görebilmek için kapıyı ufak bir çabayla açtık.
Bütün evler ağaçtandı. Duvarlar genelde yarım ayak kalınlığında kalaslardan
yapılmıştı. Çoğunlukla bir odadan başka bir şey yoktu ve bu oda tüm aileyi
barındırıyordu. Ağaçtan yapılma çatı, dik bir açı oluşturuyordu. Bundan başka
hayvan ve diğer ev eşyaları için ufak evcikler yapılmıştı. Evlerin yakınında
kızılağaç koruluğu vardı.
Dağa doğru dere içerisinden yürümeye
başladık. Dere kenarlarını süsleyen kızılağaçlar belli bir yüksekliğe kadar
devam ediyorlar. Yükseklere çıktıkça taflan(komar) ağacı, çoban püskülü, şimşir
ağacı her şeyden önemlisi de açelyanın da dahil olduğu Karadeniz Alp gülü(ağu
ağacı, zifin)ortaya çıkmıştı. Bundan başka ak şark gürgeni, kestane ve fındık
ağaçları ortaya çıkıyordu. En yoğun ağu ve taflan ağacı gördüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder