Karlı
soğuk bir kış gününün akşamıydı. Kocaman dairenin en küçük odasına daha iyi
ısınmak için sığınmıştık. Bir an önce ödevlerimizi bitirmek istiyorduk.
Tipik bir Anadolu kasabası olan bu yerde, bu kışın son günlerinde böyle kar, böyle soğuk daha önceleri hiç görülmemişti. Bu nedenle pek çok insan hazırlıksız yakalandı. Çünkü artık kömürler, odunlar sona ermiş, yaz geldi diye bu durum önemsenmemişti ve çoğu gibi bizde yakacaksız kalmıştık.
Tipik bir Anadolu kasabası olan bu yerde, bu kışın son günlerinde böyle kar, böyle soğuk daha önceleri hiç görülmemişti. Bu nedenle pek çok insan hazırlıksız yakalandı. Çünkü artık kömürler, odunlar sona ermiş, yaz geldi diye bu durum önemsenmemişti ve çoğu gibi bizde yakacaksız kalmıştık.
Okuldan dönüşte en küçük odaya
sığınarak, battaniyelere sarılarak derslerimizi ve ödevlerimizi bitirmeye
çalışıyorduk. Bir anda kapı hızlı bir şekilde vurulmaya başlandı. Kapıyı
açtığımızda karanlığın içinden beyaz karlarla her tarafı örtülmüş bir karaltı rüzgârla
birlikte içeriye yuvarlandı. Rüzgârın ve karın içeriye girmesini önlemek için
kapıyı çabucak kapattık. Karları silkelediğimizde gözlerimize inanamadık.
Karşımızdaki yedi kilometre uzaklıkta olan köydeki ninemizdi. Sırtındaki sepeti
çıralı odunlarla doluydu. Meraklı gözlerle kendisine bakarken hemen bu
odunlarla sobamızı yakmamızı istedi. Sobadaki odunlar yanarken çıkardığı sesler
ve ısısı bizi mutlu etti. İçimizi ısıttı. Sobanın kenarında iyice ısınan ninem
kendine gelmeye başlamıştı.
O gün hep karın duracağını
beklemiş, fakat kar akşama doğru fırtınaya dönüşmesi üzerine yakacağımızın
bittiğini bildiğinden evindeki çıralı odunları sepetine doldurup yola koyulmuş,
yürüye yürüye bize gelmeye başlamış. Kar yağması ve akşam olması nedeniyle bir
araca rastlayamamıştı. Geriye dönmeyi ise hiç aklına getirmemişti. Ancak ayaklarının
kayması nedeniyle sık sık düşe kalka ilerleyebilmişti. Bu düşmeler sonucu pek
çok yerini incitmişse de geriye dönmemiş, bize ulaşmıştı.
Yaşlı haliyle böyle bir zorluğa
girmemesi gerektiğini, bizim gibi gençleri, bu soğukların fazla
etkilemeyeceğini söyledik. Birden oturduğu yerde geriye yaslandı ve konuşmaya
başladı:
“ -Okumanızı istiyorum, hem de en
yükseğini, siz okuduğunuz zaman bu karanlıklar aydınlanacaktır. Bu fırtınalar
dinecektir. Bu ülke cahil, okumamış insanlardan çok çekmiştir. Onun için okumanızı
istiyorum. Siz yeter ki okuyun benim sevgili evlatlarım.”
Ninemin boynuna sarıldık. Ona söz
verdik. Ve sözümüzü de tuttuk. Hepimiz okuduk. O da bugünleri gördü, mutlu
oldu. Mutlu öldü.
Sen hep içimizde yaşayacaksın, seni
hep çok sevdik ve sevmeye devam edeceğiz.
Benim güzel nineciğim.
Benim güzel nineciğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder