Fatma gözlerini, dünyaya daha yeni
açmıştı. O henüz kırkını bile, doldurmamıştı. Ne yazık ki gözlerini dünyaya
açtığı yer düşman işgali ile karşı karşıya idi.
Gülcana Köylü Kocaosmanoğlu Osman çolak kolunu havaya kaldırdı. Yumruklarını sıkmak istiyordu, sıkamadı. Parmakları hareket etmiyordu. Bu ona Çanakkale’den bir hatıra idi. Bir İngiliz gemisinin attığı toptan kopan şarapnel parçaları parmaklarını bu hale getirmişti. Ama o yine de şanslıydı. Arkadaşları hatta beraber askere gittiği akrabaları şehit olmuştu. Artık tüfeği kavrayıp eli tetiği çekmiyordu. Olsun. O yine de Çanakkale Zaferini yaşamıştı. Bütün dünyaya Çanakkale geçilmez’i kabul ettirmişlerdi. Ama şimdi kendi doğduğu yer işgal edilirken o çaresizdi. Ya kalıp düşmana boyun eğecek ya buraları terk edip gidecekti. İkisi de zordu onun için. -Ah elim, ah elim dedi içinden.
Gülcana Köylü Kocaosmanoğlu Osman çolak kolunu havaya kaldırdı. Yumruklarını sıkmak istiyordu, sıkamadı. Parmakları hareket etmiyordu. Bu ona Çanakkale’den bir hatıra idi. Bir İngiliz gemisinin attığı toptan kopan şarapnel parçaları parmaklarını bu hale getirmişti. Ama o yine de şanslıydı. Arkadaşları hatta beraber askere gittiği akrabaları şehit olmuştu. Artık tüfeği kavrayıp eli tetiği çekmiyordu. Olsun. O yine de Çanakkale Zaferini yaşamıştı. Bütün dünyaya Çanakkale geçilmez’i kabul ettirmişlerdi. Ama şimdi kendi doğduğu yer işgal edilirken o çaresizdi. Ya kalıp düşmana boyun eğecek ya buraları terk edip gidecekti. İkisi de zordu onun için. -Ah elim, ah elim dedi içinden.
“Urus geliyor.” haberi duyulunca insanlar
harekete geçmişti. Herkes pahada ağır yükte hafif ne varsa yüklenip yola
çıkıyordu çaresizce. Yollar patika ve en iyi taşıma aracı eşekti. Batıya doğru
giden göç bir sel gibi önüne katanı götürüyordu. İnsanlar canlarının derdine
düşmüşlerdi. Zaten genç erkekler çok azdı. Erkekler ya sakat ya ihtiyar ya da
çocuktular. İnsan seli Tonya’ya doğru, Biçinlik Boğazına doğru akıyordu.
Sonunda gitmeye karar verdi. Çolak Osman, Çocuklarını bırakamazdı düşman eline. On yaşlarında Hanım, yedi yaşlarında Ali ve daha kırk günlük bile olmayan küçük Fatma. Loğusa karısı Gülizar daha yeni yeni ayağa kalkabiliyordu. Diğerlerine göre zengin olsalar bile garibanlık kol geziyordu. Artık kararını vermişti. Osman yola çıkacaktı. Yanına çok az eşya alacaktı. Çünkü yorulan çocuklarını taşımak zorundaydı.
Hazırlıklar bitince artık onlarda insan seline kapılmaya hazırdı. Kocaosmanoğlu Osman ailesi içinde muhacirlik günleri başlıyordu. Evlerinden ayrılmaları çok zor oldu. Karşıki dağlara baktı. Şahin Kayası sanki üstüne geliyordu buraları terk edip gittiği için.
Gözler yaşlı ama telaşlı bir yolculuk başlamıştı. Fakat daha ilk günde aksilikler baş göstermişti. Gülizar ilerledikleri ormanlık alanda çapulalarını taşlar parçaladığı için yalın ayak yürüyordu. Bunun sonucu ayakları kanlar içinde kalmıştı. Yeni doğum yaptığı için güçsüzdü. Yiyecekleri yoktu. Açtı. Artık sütü kesilmişti. Olan küçük Fatma’ya olmuştu.
Sonunda gitmeye karar verdi. Çolak Osman, Çocuklarını bırakamazdı düşman eline. On yaşlarında Hanım, yedi yaşlarında Ali ve daha kırk günlük bile olmayan küçük Fatma. Loğusa karısı Gülizar daha yeni yeni ayağa kalkabiliyordu. Diğerlerine göre zengin olsalar bile garibanlık kol geziyordu. Artık kararını vermişti. Osman yola çıkacaktı. Yanına çok az eşya alacaktı. Çünkü yorulan çocuklarını taşımak zorundaydı.
Hazırlıklar bitince artık onlarda insan seline kapılmaya hazırdı. Kocaosmanoğlu Osman ailesi içinde muhacirlik günleri başlıyordu. Evlerinden ayrılmaları çok zor oldu. Karşıki dağlara baktı. Şahin Kayası sanki üstüne geliyordu buraları terk edip gittiği için.
Gözler yaşlı ama telaşlı bir yolculuk başlamıştı. Fakat daha ilk günde aksilikler baş göstermişti. Gülizar ilerledikleri ormanlık alanda çapulalarını taşlar parçaladığı için yalın ayak yürüyordu. Bunun sonucu ayakları kanlar içinde kalmıştı. Yeni doğum yaptığı için güçsüzdü. Yiyecekleri yoktu. Açtı. Artık sütü kesilmişti. Olan küçük Fatma’ya olmuştu.
Fatma daha kırk günlükken babasının
kucağında muhacirliğe çıkmıştı. Annesini istiyordu. Süt istiyordu. Karnı
acıkıyor, devamlı ağlıyordu ama annesinin sütü çekilmişti. Yollarda ona acıyan
kadınlar meme verip emziriyorlardı. Biri alıp öteki bırakıyordu. O ise hep
ağlıyordu. Artık babasının kolu ağrıdığı için beraber yola çıktıkları
komşularının eşeğinin bir tarafına yükü dengelesin diye konulmuştu. Ağlaması
orada da sürüyordu. Yine kadınlar emzirip doyurmaya çalışıyorlardı küçük Fatma’yı.
Nitekim daha sonraki yıllarda Fatma’ya “kırk dokuz memeden emen Fatma” diye
takılıyorlardı ona.
Ormanlık alanda ilerlerken anne
Gülizar artık yürüyemez hale gelmişti. Bırakmak olmazdı. Kesilen iki ağaç sal
haline getirildi ve Gülizar oraya yatırıldı. Bazen omuza alınarak bazen yerde
sürüklenerek yolculuğa sal üzerinde devam ediyordu.
Eşeğin heybesinde yolculuk eden küçük Fatma’nın ağlamaları herkesi bıktırmıştı. Bir değirmene geldiklerinde yanındakiler Çolak Osman’a:
Eşeğin heybesinde yolculuk eden küçük Fatma’nın ağlamaları herkesi bıktırmıştı. Bir değirmene geldiklerinde yanındakiler Çolak Osman’a:
“- Bu kızı bu değirmende bırak.
Birileri alır, besler. Yoksa biz böyle gidemeyiz.” derler. Bunun üzerine Çolak
Osman küçük kızını kucaklar, gökyüzüne bakar. Çolak eliyle kundağı gökyüzüne
kaldırır ve bütün sesiyle haykırır.
-Bırakmam,
bırakamam. Evlat bu evlat! der ve geri dönmeye karar verir.
İşte
bu küçük Fatma benim rahmetli babaannemdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder